.
.
.
sonu olmayan sonsöz / ha ha ha haiku!
.
.
.
“şiddetin duvarları soluk sınırların duvarlarıdır.” rüyamdan artakalan bu cümle, gün içinde ara ara, akşama doğruysa tüm ağırlığıyla çökmek üzereyken üstüme, verdiğim derin bir nefesle çaldım onu yere! yağmur sonrası rahatlaması, lavanta çayına karıştı; iki kaşımın arası yumuşarken, hafızam gamzelerimi tatlı tatlı yokladı.
geleneksel Japon kültüründe ağız açık, dişleri gösterecek şekilde yüksek sesle gülmenin “bir hanımefendiye yakışmayan” kaba davranışlardan sayılarak ayıplandığını öğrendiğimde küçük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. neşe ve coşku neden kaba olsundu? dahası, söz konusu kabalığın göstergesi kahkahaya atfedilen “at kişnemesi” tabiriyle katmerlenmişti hayal kırıklığım — halbuki ben atları olağanüstü zarif bulurum, bu düşüncem atların umurunda olmasa da. bir yanda kahkaha, bir yanda atlar —ki, bence ikisi de harikalar— onaylanmalarından bağımsız mevcutlar gerçi ya, yine de merak ediyordum, nereden kaynaklanıyordu bu üstten bakma? doğayla bütünleşme hissini incelikle haikularına taşıyan bir kültürden farklı beklentilerim olmasından belki, patriyarkanın salladığı parmağın Zen bahçesinde bile beni bulmasına pek bir içerlemiştim doğrusu.
ilk şoku atlatınca, bu naifliğime önce hayret ettim, sonra onu içeri buyur ettim. durdum, öylece. farkettim ki o ya da bu kültürden ziyade, kültürün ta kendisi —söylemler, kavramlar, zihne dair ne varsa— kolektifi, bireyseli, hemen hemen hepsi, hileli! uyanık olmalı, durup düşünmeli. gel gör ki bu bağlamda düşünmek bile hileli! mayın tarlası gibi! hal böyleyken en iyisi, durmaya izin vermeli. önce şu bulanık sular netleşmeli. bu duruşun netliğini içselleştirip, buradan hareket etmeli. o kaypak bağlamı da buradan değiştirmeli. durdum. iç sesimi duydum. tercümesi zor olsa da, hemen hemen şöyleydi söyledikleri: “olanı olduğu haliyle gör önce. kırgınsın, bak iyice. yüzyıllardır kırıla kırıla geldin bulunduğun yere. tanı o kırgınlığı, hemhal ol onunla.” kırgınlığını benimsemek, kırılmışlığının yasını tutmak mı acaba? durdum. bana gelen bu yeni kavrayışla baş başa kalınca, beklentilerim de dağılmaya başladı yavaşça. bana ait olmayan düşüncelerden, yargılardan, fazlalıklardan kurtuldukça zihnim, güçlendiğimi hissettim, hafifledim, bir gülesim geldi hatta! tüm ikilikler kutuplarından kopuverdiler “plöp” diye, parladılar muhteşem renklerle; oradaydım, oradaydık, birlikte; baktık ki dans var sadece, ne tür kaldı geriye ne beşer, sadece kozmik neşe.
Şafak Tuba,
29 Nisan 2021
.
.
.